Dünya haritası üzerinde seçmekte güçlük çekeceğiniz kadar küçük ancak keşfetmeye doyamayacağınız kadar eşsiz bir Akdeniz ülkesidir Malta. Yüzölçümünün küçük olduğuna aldanmayın. Çünkü tarihi oldukça eskilere dayanmakta. Antik zamana da şahitlik etmiştir çok daha öncesine de. Yunan mimarisi de görebilirsiniz burada Roma izleri de. İngiliz sömürgesi de görmüştür Osmanlı kuşatması da. Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve uzun zaman bağımsızlık için çabalamıştır. Şimdi gelin bu Akdeniz incisi ülkenin tarihine bir göz atalım.
Gizemli Bir Akdeniz Cenneti
Güney Avrupa’da yer alan Malta tarihi neolitik döneme dayanan bir adalar devletidir. Yani milattan önce 5000 yıllarında bu adada çeşitli toplulukların yaşadığı bilinir. Arkeolojik kazı ve araştırmalar da burada birçok medeniyetin yaşadığını söyler. Bu medeniyetlerin arkalarında bıraktıkları izler de bu bilgileri destekler niteliktedir. Tarih öncesi çağların ardından, Malta’yı tarih sahnesine dahil eden medeniyet Fenikelilerdir. MÖ 8. yüzyıldan MÖ 5. yüzyıla kadar özellikle ticari faaliyetlerle birlikte Malta Akdeniz’de önemli bir liman haline dönüşmüştür. Doğu Akdeniz’den tüm Akdeniz kıyılarına yayılan ve ticaretteki gücü tartışılmaz olan bu kavim Malta’daki hakimiyeti bitene kadar incir, badem, nar, erik, zeytin, zeytinyağı, kayısı, hurma, şarap gibi gıda ürünlerinin; bakır, demir, gümüş, altın gibi madenlerin; yün, keten, pamuk ve ipek gibi kumaşların ticaretini burada sürdürmüştür. Bu ticaret ağı Malta adalarının komşularıyla yakın ve güçlü bağlara sahip olmasını sağlamıştır. Fenikeliler’den sonra Malta’nın hakimiyetini Kartacalılar almış ve burada yaklaşık iki yüzyıllık bir hakimiyet sürdürmüşlerdir. Kökleri Fenikeliler’e dayanan Kartacalılar da bu adaya ticari anlamda birçok fayda sağlamıştır. Malta günümüzde hala Kartacalılar’a ait kalıntılar taşımaktadır. Ada bu yıllarda olduğu gibi o yıllarda da önemli bir jeopolitik konuma
Tarih sayfaları MÖ 200’lü yılları gösterdiğinde Malta’da hakimiyet sırası Romalılar’a gelmişti. Malta artık Roma İmparatorluğu’na aitti. Roma döneminde yerel halk Hristiyanlığa geçmiştir. Uzun yıllar Roma İmparatorluğu hakimiyetinde kalan Malta, Araplar ve Normanlar’ın hakimiyetini de görmüştür. Tarih 1530 yılını gösterdiğindeyse Malta için bambaşka bir dönem başlar. St John ve şövalyeleri bu adaya adım attığı ve hakimiyeti ellerine aldıkları andan itibaren birçok şeyi değiştirdiler. Onlar için Malta artık geliştirilmesi ve çağdaşlaştırılması gereken bir toprak parçasıydı. Bu uğurda savaşmaya ve her şeyi göze almaya hazırlardı. Şövalyelerin hakimiyet sürdüğü bu yıllarda Kanuni Sultan Süleyman’ın da gözü Malta’daydı. Ancak 4 ay süren kuşatmanın galibi Şövalyeler oldu ve Osmanlı ordusu buradan uzaklaştı. Malta için milat denilecek bu olaydan sonra şövalyeler bu adayı birçok alanda geliştirmeye ve değiştirmeye devam ettiler. Bu cennet adaya gerek mimari, gerek kültürel, gerek ise sanat alanında birçok yapı bırakmış olup bu yapılar günümüzde hala varlıklarını sürdürmektedir. Hatta erken dönem raylı sistemin kullanıldığı ilk şehir Malta sınırları içinde bulunmaktadır.
Bağımsızlığa Giden Yol ve Sonrası
İlerleyen dönemlerde Napolyon Bonopart imparatorluğundaki Fransa da Malta’da hakimiyet süren devletlerden biri haline gelmiştir. Napolyon ve ordusunun hakimiyeti Britanya kuvvetlerinin kuşatmasına kadar sürmüş, İngiliz ordusu Fransızlar’ın adadan gönderilmesi için Malta’ya yardım etmiş ve onlarla birlikte ortak amaçlarına ulaşmışlardır. 1800 yılı itibari ile artık sahne İngilizler’in olmuştur ve Malta 1814’de imzalanan Paris Anlaşması ile İngiliz İmparatorluğu’na katılmıştır. 150 yıldan fazla İngiliz himayesinde kalan Malta 12 Eylül 1964 yılında bağımsızlığını ilan etmiş ve 1965 yılında Avrupa Konseyi’ne üye olmuştur. 1974 yılında cumhuriyetçi yönetim şeklini almış ve 1 Mayıs 2004’te Avrupa Birliği’ne üye olmuştur. Bu üyelikten sonra da 2008 yılında Avro Alanı’na dahil edilmiştir. Günümüzde ülke gelirinin %97 gibi çok ciddi bir oranını turizmden sağlamaktadır. Küçük bir Akdeniz ülkesi olmasına rağmen doğal güzellikleri ve tarih kokan mekanarıyla da dikkatleri üzerine çekmekte, gizemli duruşuyla da merak uyandırmaktadır. Tarihi güzelliklerinin yanı sıra ikliminin de avantajıyla birçok yönetmenin dikkatini çekmiş ve Temel Reis, Gladyatör, Monte Cristo Kontu, Truva, Büyük İskender, Da Vinci’nin Şifresi, Kaptan Philips gibi önemli yapımlara sahne olmuştur. Bu efsane filmlerin haricinde dünyaca ünlü Game Of Thrones dizisinin bazı bölümleri için de Malta seçilmiştir. Bizans ve Roma kalıntılarına sahip oluşu ve uzun bir tarihi yansıtan mimarisi de orijinal bir plato olarak görülmesine katkı sağlamıştır.